Sanat insanın güzellik karşısında duyduğu heyecan ve hayranlığı
uyandırmak için ortaya koyduğu yaratıcılıktır.Sanatın temelinde insan
sevgisi,hoşgörü,yaratma özgürlüğü vardır.
Sanat insanın varlık şartlarından biridir.İnsanın olduğu her yerde sanat
vardır.(Mağara resimleri,antik süs eşyaları,işlenmiş kap kaçak vb.) Sanatın
amacı da zaten insanlarda güzel duygular uyandırmak,insan hayatını
renklendirmek,güzelleştirmektir.Resim,tiyatro,şiir,dans,müzik ve
kitapların olmadığı edebiyat fatihi bir dünyada yaşadığımızı düşünürsek sanatın
insan hayatı için ne kadar vazgeçilmez ve önemli olduğunu anlarız.
İnsanlar kendilerini farklı
araçlarla ifade edebilirler.Kimisi resimle,müzikle, dansla heykelle kimisi de
şiirle,romanla,hikayeyle yani edebiyat vasıtasıyla ifade ederler. İnsanoğlu
hayatı boyunca güzeli istemiştir.Sözüne yazısına(edebiyat),sesine
(müzik)kullanabildiği renklere(resim),yaşadığı mekana(mimarlık),işleyebildiği
her türlü maddeye(heykeltıraş)güzellik vermek insanoğlunun yaşam felsefesi
olmuştur ki bu da güzel sanatlar dediğimiz şubeleri doğurmuştur. Edebiyat bu güzel sanatların bir koludur.
Edebiyat;sözde ,yazıda,düşüncede,hayalde güzellik demektir. Edebiyat;dil
ile gerçekleştirilen,malzemesi dil olan güzel sanat etkinliğidir.Edebi eser
öncelikle edebiyat fatihi sanat değeri olan eserdir.Edebi eserlerde dikkatle
kullanılmış bir dil vardır. Bilim nasıl ki akla, mantığa,öğretmeye yönelik ise
sanat da insan ruhunu doyurmaya,güzelleştirmeye yöneliktir.
Görsel (plastik) sanatlar, maddeye biçim veren sanatlardır. Bu madde
taş, mermer, boya, çamur vb. olabilir. Görsel sanatlar, adından da anlaşılacağı
üzere göze hitap eden sanatlardır.
İşitsel (fonetik) sanatlar sese
biçim veren, malzemesi ses ve söz olan sanatlardır. Edebiyat, fonetik bir
sanattır. Çünkü edebiyatın malzemesi, dildir. Dil ise seslere dayanan bir
iletişim sistemidir. Dramatik (ritmik) sanatlar, harekete biçim veren
sanatlardır.
Dramatik sanatların çoğunda
hareket öğesinin yanında işitsel ve görsel öğeler de bulunur. Söz gelimi
dramatik sanatlar içinde sınıflandırılan tiyatro, edebiyattan, dolayısıyla da
fonetik sanatlardan ayrı düşünülemez. Çünkü birkaç modern tiyatro türü hariç
bütün tiyatro türlerinde diyaloglara, dolayısıyla da sese, söze, kelimelere,
cümlelere yer verilir. Bu nedenle de tiyatro oyuncularının konuşmalarının ve
hareketlerinin yer aldığı tiyatro metinleri, birer edebî metin kabul edilir. Benzer
durumlar bale, dans, opera, sinema gibi sanat dallan için de söz konusudur.
Söz gelimi sözlerinin tümü ya da
büyük bölümü şarkı olarak söylenen, müziğe uyarlanmış sahne yapıtı olan
“opera”da müzik, edebiyat ve dans iç içedir. Bu sebeple bu çeşit sanatları
karma sanatlar başlığı altında gruplandırmak da mümkündür. Güzel sanatları,
görsel, işitsel ve dramatik sanatlar biçiminde üçe ayıran geleneksel
sınıflandırmanın bazı sanat dallarının sınıflandırılmasını zorlaştırması
üzerine günümüzde yeni bir sınıflandırma yöntemi geliştirilmiştir. Bu modern
yönteme göre güzel sanatlar yedi başlık altında incelenmektedir:
1. Yüzey sanatları: İki boyutlu (en ve boy) yüzeyler (kâğıt, tuval,
duvar, cam, deri, kumaş vb.) üzerine uygulanan sanatlar.
2. Hacim sanatları: Üç boyutlu sanatsal çalışmalar.
3. Mekân sanatları: İç ya da dış mekânı düzenleyen sanat dalları
4. Dil sanatları: Edebiyat
başlığı altında incelenebilecek sanatlar.
5. Ses sanatları: Müzik başlığı altında incelenebilecek sanatlar.
6. Hareket sanatları: İnsan
bedeninin belli bir düzene (koreografi) göre belli hareketleri yapması esasına
dayalı sanatlar.
7. Dramatik sanatlar: Eyleme dönüşmüş ifadelerle belli olay ve olguların
canlandırılması esasına dayalı sanatlardır.
Edebiyatın
Diğer Bilimlerle İlişkisi
a. Edebiyat - Tarih İlişkisi:
Her edebi metnin, içinde oluştuğu tarihi bir dönem vardır ve edebi
metinlere bu dönemin özellikleri ve izleri yansır. Edebi metinlerin konusunu,
yazıldığı dönemin olayları, sosyal ve siyasal yapısı, dünya görüşü oluşturur.
Bu eserleri anlamak ve doğru yorumlayabilmek için o dönemin tarihini bilmek
gerekir. Ayrıca kimi edebi eserler konusunu doğrudan tarihsel gerçeklerden
alır, bu tür eserler de tarih bilimine yardımcı olur, kaynak oluşturur.
b. Edebiyat - Coğrafya İlişkisi:
Özellikle belli bir olayı anlatan edebi eserlerde mekân (yer) kavramı
vardır. Olaylar belli mekânlarda cereyan eder ve o mekânın (coğrafyanın)
eserdeki kahramanlar üzerinde yarattığı etkiye yer verilir. Böylece edebiyat,
coğrafya biliminden yararlanmış olur. Gezi yazısı gibi bazı metinler de belli
bir çevreyi, coğrafyayı tanıtmak amacıyla yazılır, bu durumda da edebiyat,
coğrafya bilimine katkıda bulunmuş olur.
c. Edebiyat - Sosyoloji
İlişkisi: İnsan toplumsal bir varlıktır
ve edebiyatın konusu da insandır. Edebi eserler insan ilişkilerine, toplumun
duyuş ve düşünüşüne göre şekillenir. Sosyolojinin konusu da toplum olduğu için
her iki bilim dalının pek çok ortak özelliği bulunur. Edebi eserlerin bir
kısmı, topluma öncülük etmek, onu değiştirip geliştirmek amacını taşır, bu
yönüyle de edebiyat sosyoloji bilimine katkıda bulunur, kaynaklık eder.
d. Edebiyat - Psikoloji İlişkisi:
Edebi eserler, insanı tüm yönleriyle incelemeyi ve tanıtmayı amaçlar.
Geniş ruh çözümlemeleri yapar, insanın iç dünyasını, duygu ve hayallerini
anlatır. Böylece okurun “insan” denen varlığı çok yönlü olarak tanımasına
yardımcı olur. Bireyin iç dünyasını konu alan bu eserler, hem psikolojiden
yararlanmış hem de psikoloji bilimine katkı sağlamış olur. Örneğin Mehmet
Rauf’un “Eylül”, Peyami Safa’nın “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu” gibi romanları
psikolojik tasvir ve tahlillere geniş yer verir.
e. Edebiyat - Felsefe İlişkisi:
Felsefe, maddeyi ve yaşamı çeşitli yönlerden inceleyen bir düşünce
sistemidir. Bazı edebi metinler felsefi bir düşünce sistemine göre oluşur.
Örneğin klasisizm akımına bağlı sanatçılar, Descartes’in “Rasyonalizm” ine göre
yaşamı ve insanı anlatmıştır. Bu durumda edebiyat doğrudan felsefeden, felsefi
düşünce sisteminden yararlanmış olur. Kimi edebi eserlerde yer alan fikirler ve
bakış açısı felsefede yeni bir düşünce sisteminin oluşmasına katkı sağlar.
DİLİN
İNSAN VE TOPLUM HAYATINDAKİ YERİ VE ÖNEMİ
Bir milleti ayakta tutan, onun varlığını ve devamını sağlayan, millî
şuuru besleyen, bir millete mensup olma hazzını veren ve bireylerini birbirine
yaklaştırarak onlar arasında birlik yaratan unsur olarak dilin, millet
hayatındaki yeri çok önemlidir. Öyle ki milletin varlığı, dilin varlığıyla
mümkündür.
İnsanın geçmişini öğrenmesinde,
gününü yaşamasında, geleceğine yön vermesinde, kişiliğini kazanmasında,
aynı dili konuşan diğer insanlarla iletişim kurmasında ve kendisini ifade
etmesinde dilin çok önemli bir araç olduğu muhakkaktır. Bu bakımdan dil bir
anlamda bireye hizmet eder. Ancak, insan tabiatı gereği toplu hâlde yaşamaya
ihtiyaç duyar. Çevresinde kendiyle aynı değerleri paylaşan insanların
bulunmasını ister. Bu ortak değerlerin oluşturulmasında, paylaşılmasında,
nesilden nesile aktarılmasında, milletin varlığını devam ettirmesinde dil, çok
önemli bir görevi yerine getirir. Çünkü millet olmanın birinci şartı, aynı dili
konuşmaktır.
Dil, milletin ortak kültürüyle yol alarak varlığını devam ettirir.
Milleti oluşturan bireyler arasında birleştirici bir rol üstlenen dil, aynı
zamanda ortak şuurun, millî şuurun ortaya çıkmasına hizmet eder. Millî birliği
ve beraberliği sağlar. Dilin bu özelliği Atatürk’ün “Türkiye Cumhuriyetini
kuran; Türk halkı, Türk milletidir. Türk milleti demek, Türk dili demektir.
Türk dili Türk milleti için kutsal bir hazinedir. Çünkü Türk milleti, geçirdiği
nihayetsiz felâketler içinde ahlâkının, an’anelerinin, hatıralarının,
menfaatlerinin, kısacası, bugün kendi milliyetini yapan her şeyinin dili
sayesinde muhafaza olunduğunu görüyor. Türk dili, Türk milletinin kalbidir,
zihnidir.” sözlerinde veciz ifadesini bulmuştur.
Millî varlığın korunmasıyla dilin korunması arasında çok sıkı bir ilgi
vardır. Dilini unutmayan fakat bağımsızlığını kaybeden bir toplum milliyetini
koruyor demektir. Bu toplum, bağımsızlığını kazanıp bir devlet kurarak, bir
millet olarak yeniden tarih sahnesine çıkabilir. Sovyet Rusya’nın dağılmasıyla
Türklerin ve diğer milletlerin bağımsız birer devlet olarak yeniden tarih
sahnesine çıkmaları bunun en yeni örneğidir. Tarihte bunun başka pek çok örneği
vardır. Ancak dilini kaybeden milletlerin tarih sahnesinden silindikleri de
bilinmektedir.
Bir milletin dili bozulursa kültüründe sıkıntılar ortaya çıkar. Düşünce,
sanat ve edebiyat alanlarında çöküntü başlar. Dil asıl işlevini (insanlar
arasında anlaşma aracı olma) yerine getiremez. Kitleler birbirlerini anlayamaz
hâle gelir ve yavaş yavaş kopmalar başlar. Bu gerçek, tecrübeyle sabit olduğu
için bir milleti içten yıkma yönteminde işe önce dilden başlanır.Yeni neslin
kültürel değerleri öğrenmemesi ve bireylerin, kuşakların birbiriyle sağlıklı
iletişim kurmalarını engellemek için ne gerekiyorsa yapılır. Bu yüzden dil
üzerinde oynanan oyunlara karşı her zaman uyanık olmak gerekir. Adres bulmada
kolaylık olsun gibi bir bahaneyle meselâ; Yunus Emre Caddesi’ni 4. Cadde
şeklinde değiştirmek bile kültür bakımından son derece yanlıştır. Çünkü, cadde
adını rakamla ifade ettiğiniz zaman bu tabelayı okuyan kimsenin buradan
caddenin numarası dışında öğrenebileceği bir şey yoktur. Fakat Yunus Emre
adının yaşatılması hâlinde en azından yetişen nesil Yunus Emre’nin kim
olduğunu, bu caddeye neden bu ismin verildiğini merak edecektir, öğrenmek
isteyecektir ve sonuçta kendi kültüründen bir şeyler bulacaktır.
Bir milletin dili bozulursa kültüründe sıkıntılar ortaya çıkar. Düşünce,
sanat ve edebiyat alanlarında çöküntü başlar. Dil asıl işlevini (insanlar
arasında anlaşma aracı olma) yerine getiremez. Kitleler birbirlerini anlayamaz
hâle gelir ve yavaş yavaş kopmalar başlar. Bu gerçek, tecrübeyle sabit olduğu
için bir milleti içten yıkma yönteminde işe önce dilden başlanır.Yeni neslin
kültürel değerleri öğrenmemesi ve bireylerin, kuşakların birbiriyle sağlıklı
iletişim kurmalarını engellemek için ne gerekiyorsa yapılır. Bu yüzden dil
üzerinde oynanan oyunlara karşı her zaman uyanık olmak gerekir. Adres bulmada
kolaylık olsun gibi bir bahaneyle meselâ; Yunus Emre Caddesi’ni 4. Cadde
şeklinde değiştirmek bile kültür bakımından son derece yanlıştır. Çünkü, cadde
adını rakamla ifade ettiğiniz zaman bu tabelayı okuyan kimsenin buradan
caddenin numarası dışında öğrenebileceği bir şey yoktur. Fakat Yunus Emre
adının yaşatılması hâlinde en azından yetişen nesil Yunus Emre’nin kim
olduğunu, bu caddeye neden bu ismin verildiğini merak edecektir, öğrenmek
isteyecektir ve sonuçta kendi kültüründen bir şeyler bulacaktır.
METİN
NEDİR ?
Arapça'ya mensup
bir kelime olup, "mtn" köklerinden türemiş, 'yazı parçası, yazıyı
oluşturan unsurların her bir bölümü' olarak tanımlanmıştır. Ayrıca Türk Dil
Kurumunun resmi internet sayfasında da konu hakkında metin sözcüğü ile ilgili;
Bir yazıyı biçim, anlatım ve noktalama özellikleriyle oluşturan kelimelerin
bütünü, tekst. Basılı veya el yazması parça.' şeklinde tanımlanmıştır. METİN
NEDİR? Metin, belirli bir iletişim bağlamında, bir ya da birden çok kişi
tarafından sözlü ya da yazılı olarak üretilen anlamlı bir yapıdır. Metin çok
farklı düzeylerde dille iletişimde bulunmak amacıyla cümlelerden oluşan,
cümlelerle oluşturulan anlatma ve anlaşma aracıdır. Metnin oluşumunda sesten
paragrafa dil birimleri kullanılır.
SORULAR
1- Edebiyat her şeyden önce
tarihî ve kültürel olandan hareketle dille gerçekleştirilen güzel sanat
etkinliğidir. Bu etkinlik ile insan olan her yerde ve zamanda karşılaşıldığını,
insanı konu alan çalışma alanlarının yetkinlikleri dile getirilmektedir.
Öyleyse güzel sanatların kaynağı ve özelliklerinden söz edebilmek için somut
olarak insanı tanımak gerekir.
Yukarıda güzel sanatların
hangi yönü üzerinde durulmaktadır?
A) Evrensel bir özelliğe sahip olması
B) Kaynağının insan olması ve insanı konu
alması
C) Zamanla gelişme göstermesi
D) Tarihi ve kültürel konuları işlemesi
E) Edebiyatla içli dışlı olması
2-Aşağıdakilerden hangisi
güzel sanatların özelliklerinden değildir?
A) Her an genişlemekte, değişmekte ve
zenginleşmektedir.
B) İnsanda bulunan güç ve yeteneğin
sonucu ortaya çıkar.
C) Özgün bir çalışmanın ürünüdür.
D) Yeni bir yapı kurma ve şekil verme
girişimidir.
E) Güzel sanatların dış dünya ile
ilişkisi yoktur.
3- Sesle yapılan sanatlara
fonetik sanat denir. Bu tanıma göre aşağıdaki sanat dallarından hangisi bu
gruba girmez?
A) Müzik
B) Edebiyat
C) Tiyatro
D) Resim
E) Opera
4- Anlatmayla veya
nakletmeyle gerçekleştirilen sanat metinlerine anlatmaya bağlı edebî metinler
denir. Bu tanıma göre aşağıdaki türlerden hangisi bu gruba girmez?
A) Destan
B) Masal
C) Halk Hikâyesi
D Roman
E) Müzik
5- Atatürk: “ Söz ve
anlamı, yani insan dimağında yer eden, her türlü bilgileri ve insan
karakterinin en büyük duygularını, bunları dinleyenleri veya okuyanları, çok
ilgili kılacak şekilde söylemek ye yazmak sanatıdır edebiyat. Bunun içindir ki,
edebiyat ister nesir halinde olsun, ister nazım biçiminde osun, tıpkı resim
gibi heykeltıraş gibi özellikle musikî gibi güzel sanatlardan sayıla
gelmektedir.” diyor. Atatürk’ün yukarıdaki ifadeleri edebiyatın hangi
özelliğini belirtiyor.
A) Edebiyatın güzel sanatlar içerisindeki
yerini
B) Edebiyatın insanı ve doğayı konu
almasını
C) İnsanın duygularının bir göstergesi
olduğunu
D) Nesir ve nazım şeklinde yazılmasını
E) Anlatmaya dayalı bir tür olduğunu
6- I) Edebiyat dille gerçekleştirilen güzel
sanat etkinliğidir.
II) Edebiyatın konusu
insandır.
III) Sanat değeri taşıyan
insanda üstün bir güzellik duygusuyla heyecan uyandıran dil ürününe edebî eser
denir.
IV) Edebî eserin estetik
bir değer taşıması gerekmez.
V) Edebî eseri yaşatan
başlıca öge dilidir.
Yukarıdaki numaralı
cümlelerden hangisinde bilgi yanlışı vardır?
A) I B) II C) III D) IV E) V
7- Bir yapı ve ifade biçimi
kazanmış sanat eseri kendisine özgü bir iletişim aracıdır. Kullanılan malzeme
ile ifade edilmek istenen husus birleşerek bir bütün oluşturur. Artık bu bütün
yeni bir varlıktır. Benzeri olsa da eşi
yoktur.
Bu paragrafta sanat
eserinin hangi özelliği vurgulanmaktadır?
A) Öznelliği
B) Özgünlüğü
C) Nesnelliği
D) Evrenselliği
E) Etkileyiciliği
8- Ses ve görüntüyü
kullanarak yapılan güzel sanatlara karma sanatlar adı verilir. Buna göre
aşağıdakilerden hangisi karma sanattır.
A) Resim
B) Tiyatro
C) Heykel
D) Müzik
E)
Edebiyat
9-Edebiyatta iki ifade
tarzı vardır: Sözlü ifade ve yazıldı ifade. Aşağıdakilerden hangisi yazılı
ifadenin özelliklerinden değildir?
A) Yazılı anlatımda dil bilgisi ve yazım
kuralları kesinlikle uygulanır.
B) Yazılı anlatımda argo ifadelere yer
verilmez.
C) Yazılı anlatımda kısa ve anlaşılır
ifadeler daha kolay anlaşılır.
D) Yazılı anlatımda günlük dilde
kullandığımız her kelimeyi kullanabiliriz.
E) Yazılı anlatımda çok değişik söz
ustalıklarına başvurulabilir.
10-Aşağıdakilerden hangisi
edebî eserin özelliklerinden değildir?
A) Edebiyat sanatı bakımından değer taşır
ve okuyucu da estetik duygular uyandırır.
B) Ruha ve zekâya seslenen sanat
eseridir.
C) Öğretim amacıyla yazılmaz, bu yönüyle
diğer yazılı ve sözlü eserlerden ayrılır.
D) Sadece hayal dünyamıza hitap ederler.
E) Ait olduğu toplumun ve dönemin sosyal
ve kültürel yapısını yansıtır.
HAZIRLAYAN:
EMRE KARAMAN
9/H
282890
OTAKÇILAR ANADOLU İMAM HATİP LİSESİ
EmoticonEmoticon